DOĞU DERSİM AŞİRETLERİNİN SEVR ANTLAŞMASINA KARŞI ALDIKLARI TAVIR

10 Ağustos 2020 Sevr Antlaşmasının yüzüncü yılı. Kemalistlere göre hezimet, Ermenilere göre bir hülyanın gerçekleşmemesi, Kürtlere göre ise uluslararası bir platformda ilk kez Kürt, Kürdistan isimlerinin, Kürt ulusal haklarının tartışıldığı önemli bir kongre. Bu konuların hiç birisi makalenin kapsamı içinde değildir. Makalemizde, Paris’te taraflarca uzun süre tartışılan ve Sevr’de imza aşamasına gelen antlaşmaya karşı Doğu Dersim aşiretlerinin aldıkları tavır üzerinde duracağız. Mustafa Kemal 16 Mayıs 1919’da İstanbul’dan Sultan Vahdettin’den ve Hükümetten aldığı geniş yetkilerle ve işgal kuvvetlerinin İngiliz Komiserinin vizesiyle Samsun’a doğru yola çıkarken kafasındaki beş soruna aradığı çözümleri netleştirmişti.



Bunlar: 1-İttihat ve Terakki Cemiyeti (İTC)kadrolarınca Anadolu’nun muhtelif yerlerinde kurulan Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerini tek çatı altında toplamak, olası bir mücadeleyi bunlar aracılığıyla yürütmek ve İTC yönetiminden beri hayali kurulan Türk ırkına dayalı bir ulus devleti kurmak. 2- 25 Ekim 1917 tarihinde Rusya’da Bolşevik Devrimi gerçekleşti. Devrimin etkileri Türkiye’de hemen hissedildi. Meclisin içinde de üye temin eden “Türkiye Halk İştirakuyyun Fırkası (1920-1923)” ile Bolşeviklerin kızıl rengini, İslam’ın yeşil rengiyle birleştiren ve halk ordusu şeklinde örgütlenen “Yeşil Ordu” kuruldu. Kuvâ-yı Seyyâre’nin komutanı olan Çerkes Ethem’de bu orduya üye olur. Öte yandan Sovyet Devrimine katılan Mustafa Suphi ve arkadaşları Bakü’de Türkiye Komünist Partisi’ni kurmaya çalışırlar. Batı Anadolu’da ise Balıkesir ve Alaşehir Şura Kongreleri toplanır. Halkın özgür iradesiyle toplanan ve Sovyet Kongrelerini model alan bu kongrelerin varlığı, devleti sahiplenen ve burjuvaziyi temsil eden İTC kökenli asker-sivil bürokrasi tarafından endişeyle karşılanır. Mustafa Kemal’in öncelikli hedefi bu kongreleri dağıtmak, olmuyorsa, kontrol altına alıp pasifleştirmektir; o yapılır. 3-Diyarbakır’da kurulan, bölgede etkinliğini hızla artıran ve Kürt bağımsızlığı için mücadele eden “Kürt Teali Cemiyeti”ni( Kürt Kulübü’nü)(* ) dağıtmak. Mustafa Kemal yetkisine verilen Diyarbakır’daki ordu güçlerine gerekli talimatları vererek ruşen halindeki bu örgüt dağıtılır. Mustafa Kemal I. Dünya Savaşı’nda Diyarbakır’da bulunan 16. Kolorduya komutanlık ettiği sırada ilişki kurduğu Garzan, Mutki ve Bitlis’in etkili Şeyh ve Beylerine, Heyet-i Temsiliye adına, sayın ile başlayan saygı ile biten mektuplar göndererek onları saflarına çekmeyi başarır. Böylece Kürtler, daha hareketin ilk anında kazanılır. 4-Doğu Karadeniz’de yeniden örgütlenmeye çalışan Pontus Rumların etkinliğini kırmak ve Rumları tedirgin ederek göçe zorlamak. Mustafa Kemal bunun için, İstanbul Örfi İdare Mahkemesi tarafından hakkında tutuklama kararı çıkarılan eski Teşkilatı Mahsusa üyesi Topal Osman’ı, önce Sultan Vahdettin’den hakkındaki tutuklama kararını kaldırır ve ardından kendisini Havza’ya çağırır. Havzaya gelen Topal Osman’dan Pontos sorununun halletmesini ister, Topal Osman’da; “Siz hiç merak etmeyin paşam. Bu Pontus Rumlarına öyle bir tütsü vereceğim ki, hepsi mağaralarda eşek arısı gibi boğulacak” der. Topal Osman’ın sorunun halledilmesi için, Rumları nasıl canlı canlı gemi kazanlarından yaktıklarını, onlara kendi mezarlarını kazdırıp sonra o mezara gömdüklerini, Falih Rıfkı Atay’dan başka, Giresunlu Topal Osman Ağa'nın yeğeni olduğunu söyleyen "Şair-Yazar" Mehmet Şakir SARIBAYRAKTAROĞLU, 1975 yılında İstanbul'da yayınlanan "OSMAN AĞA ve Giresun Uşakları Konuşuyor" isimli kitabında, böbürlene böbürlene anlatılır. 5-1919’dan itibaren Paris’te başlatılan barış görüşmelerine olası bir Kürt-Ermeni antlaşmasını engellemek. Makalemizin içeriğini oluşturan bu konu hakkında Kemalistler yoğun çaba harcayacaklardır. Birinci Dünya Harbine son veren ve çeşitli aşamalardan geçen Paris Barış Konferansı 18 Ocak 1919’da başlar, 10 Ağustos 1920’de Paris banliyösü Sevr’de imzalanmasıyla son bulur. Bu görüşmelere Kürt tarafını Şerif Paşa, Ermeni tarafını da Bogos Nubar Paşa temsil eder. Her iki tarafta çetin pazarlıklar içine gireceklerdir. Paris’te görüşmeler sürerken anayurtta yaşayan Ermeni aydınları ise pembe bulutlar üzerinde geziniyorlardı; Denizden-Denize Büyük Ermenistan’ın hayaliye coşmuşlar ve rastgele nutuklar atıyorlardı. Gün geçtikçe daha da güçlenen Kemalistleri kontrol etmek amacıyla İngilizlerde Ermeni aydınlarının bu hayalperest isteklerine zemin hazırlıyorlardı. Oysa Ermeniler, İ. Ö. 1. yüzyılda Ermeni Kralı Büyük Dikran (Tigran, İ.Ö 95-55)zamanındaki sınırlarına ulaşabilseler dahi, içini dolduracak nüfustan yoksundular. Zira Ermeniler 1915 tehcirinde nüfuslarının büyük bir kısmını kaybetmişlerdi. Tabi bu tür söylentiler özellikle Kuzey Batı Kürdistan’da yaşayan büyük çoğunluğu Kırmancki konuşan Kızılbaş Kürtlerini çok tedirgin etmişti. Kemalistler, bu fırsatı kaçırmadılar. Erzurum merkezli 15. Kolorduya komutanlık eden Kazım Karabekir Paşa, “Kurulacak Kürdistan’ın Ermenistan olacağını” söyleyerek, Kürtleri daha da tedirgin ediyordu ve onları Ermenilere karşı birlikte mücadeleye davet ediyordu. Kâğıt üzerinde Ermenilere büyük vaatlerde bulunanlar, Denizden Denize Büyük Ermenistan hayali ile dolduruşa gelenler, her iki halka da büyük kaybettirdiler. Kısa bir süre sonra Sevr’de bulunan Ermeni temsilcileri gerçeklerin öyle olmadığını anlayınca, çekişmeyi bırakıp Kürt temsilcisi Şerif Paşa ile anlaşmak istediler, ama geçen süre içinde Kemalistler, Kürtlerin büyük çoğunluğunu saflarına çekmeyi başarmışlardı. Taraflar, 25 Kasım 1919’da Barış Konferansı’na sundukları ortak bir bildiride her iki ulusun, büyük güçlerin denetiminde, bağımsızlıklarına kavuşma talebinde bulunurlar. Yine aynı gün iki heyet arasında süren olumsuz imajı silmek için Şerif Paşa, Ermeni sorununun abartılmaması gerektiğini bildirerek, “Kürdistan’da bulunan diğer azınlıklarla birlikte sorunlarını karşılıklı saygı temelinde çözmek kararlılığında olduklarını” söyleyecektir ama artık çok geçtir. Çünkü bu uzlaşma girişimini artık bağlaşık güçlerde dikkate almayacaklardır, değişen yeni dengeler içinde her iki halkı da yüzüstü bırakacaklardır. Kürt delegasyonun Ermeni delegasyonu ile anlaştığı haberleri Kürdistan’a ulaşınca, Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin müdahalesi ile kararsız Kürtleri harekete geçirir. Sünni Kürtler, daha çok Halife Sultanın esareti ve İslam kardeşliği vurgusunu yaparken, Kızılbaş Kürtler, Türk-Kürt kardeşliğinin vurgusunu yapan telgrafları Erzurum’dan, Erzincan’dan, Sivas’tan başkent İstanbul’a ve Paris’teki Konferans delegelerine gönderirler. Bu telgraflardan bir tanesi de, Sivas’ta yayınlanmakta olan İradeyi Milliye gazetesinde 5 Ocak 1920 tarihli ve 19 numaralı sayısında yayınlanmıştır. Bildiri; “Türklük ve Kürtlük Ayrılmaz Bir Aile Ocağıdır” başlıklı telgrafın suretidir. İlgili telgrafta Balaban Aşireti liderlerinden Hüseyin (Paşabey) Ağa’nın da yer aldığı görülmektedir. Türklük ve Kürtlük Ayrılmaz Bir Aile Ocağıdır; Telgraf sureti: Bir takım cemiyet ve eşhasın Kürtlüğün hukukunu muhafaza niyet ve teşebbüsatında bulunduklarını haber aldık. Dersim’in bir kısmı ile Erzincan’ın bir kısmını teşkil eden (oluşturan) biz Kürtler Halife-i Zişanımızın ve Hükûmet-i Osmaniye’nin idaresinden başka bir idare istemediğimiz gibi bin seneyi mütecaviz (..den fazla) bir zamandır birlikte yaşadığımızdan, dindaşlarımız olan Türkler’ den ayrılmak hatırımıza bile gelmez. Bu birliğin muhafazası için hayatımızı ve evimizi fedaya her an hazırız. Maksatları bizce malûm olmayan eşhas-ı malûmenin (bilinen kişilerin) Kürtlerin namına söz söylemeğe hak ve salâhiyetleri olmayacağını arz eyler ve ayrılığı intaç edecek (sonucunu doğuracak / neden olacak) bu gibi efkârı kemâl-i nefretle (fikirleri büyük bir nefretle) reddeyleriz. Keçili Aşireti Reisi Keçili Aşiretinden Abbasuşağı Reisi Korişli Aşiretinden(KUREŞAN) Gazi Beko Yusuf Seyit Ali Dursun Dersim Boğazı Şeyhi Hişanlı (Hıran) aşireti reisi Aşvanlı Aşireti Reisi Balaban Aşireti Reisi Alİ Çako İsmail Başo (*2) Bunun gibi ve çoğu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti yetkilileri tarafından yazılan ve hakaret içerikli bu telgrafların bazıları devletin resmi yayın organı olan Takvim-i Vekayi’de de yayınlanmıştır. Cemiyetin isteğiyle protesto telgraf hareketine 22 Şubat 1920 tarihinde Erzincan bölgesinden katılan Balaban, Başuran, Bodman, Medan, Görçeli, Abbas, Rol, Şadi, Zişan Aşiretlerinin reislerinden Fransız Yüksek Komiserliği’ne çekilen telgrafta Şerif Paşa ve Bogos Nubar’ın mutabakat ve muhtıralarına değinilerek, Kürt ve Türklerin kardeş oldukları, Osmanlı Hükümeti’nden başka hiçbir temsilcinin Kürtler adına konuşamayacağı belirtilmiş ve şöyle denmiştir: “ Acaba Rus orduları ülkemizden çekildikten sonra Ermeniler tarafından katledilen Müslüman halkın %80’nin Kürt olduğunu bugün Bogos Nubar’la anlaşan Şerif Paşa bilmiyor mu? Öyleyse Ermenilerle işbirliği yapma çabaları sonuçsuz kalacaktır. İmparatorluk topraklarından bir kısmını ayırıp Kürtlere vermek, gelecekte Ermenilere yeni bir ülke hazırlamak demektir.” Balaban Aşireti, 1859’da çıkarılan arazi kanunundan faydalanarak bölgedeki Kürtlere ve Ermenilere ait arazileri kendi üzerlerine tapu etmeye çalışınca, bölge halklarıyla husumet içine düşmüşlerdi ve karşılıklı olarak birbirlerinden cinayet işlemişlerdi. Balaban Aşiretinin, Ermenilerle olan husumetini çok iyi değerlendiren İTC yöneticileri, aşiretin lideri Gül Ağa’yı kazanmaları ve onu Ermeni tehcirinde kendi kirli emelleri için kullanmaları zor olmayacaktı. Teşkilat-ı Mahsusa’nın Erzurum Müfettişi Hilmi’den gelen; “Kardeşim Gülağa,” başlığı ile başlamakta olan mektup bunun açık kanıtıdır. Mektup, şöyle devam etmektedir; “ Erzincan'dan ayrıldıktan sonra aşiretiniz tarafından pek güzel bir istikbal gördük ve hepimiz fevkalade memnun kaldık. Erzincan'da görüştüğümüz meselenin zamanı gelmek üzeredir. Orada sizden fazla adam istemek üzere konuştuk ise de, bu gün o kadar kuvvetli olmağa lüzum görmüyoruz. Yalnız sizden elli yiğit isteyeceğim, orada da söylediğim gibi bu gelen atlılar ve yahut piyadeleri kendi elinle seçersen burada kendilerinin her türlü istirahatlarını hazırlayacağım ve sizin aşiretin adamlar olduğu için fevkalade teshilat göstereceğim. Seçeceğin adamların gençliğine orta yaşta olmasına bakma, memleket ve milleti için seve seve ölecek kadar metin ve azimli olsunlar. Bu eşhası tefrik eder. Ve bizden gelecek ilk haber üzerine yola çıkarırsınız. Biz de hazırlanmak ve yerlerimize gitmek üzereyiz. Yalnız sen hazırla ve hazırladığını Bahattin Şakir beyefendi hazretlerine haber ver. Şimdilik arzu ihtiram ile gözlerini öperim kardeşim. Bahattin beyefendi hazretleri de selamı mahsus ederler. 23 Ağustos 1330 (1914) İttihat ve Terakki Cemiyeti /Erzurum Müfettişi Hilmi” (*3) Mektupta da anlaşılacağı gibi, İttihatçılarla sıkı ilişki içine giren Gül Ağa, Teşkilat-ı Mahsusa’ya da üye olmuş ve masum Ermeni kanını dökmekten çekinmemiştir. Oysa aynı tarihlerde yoksul Dersim halkı ekmeğini tehcir mağduru Ermenilerle bölüşmüş, onları Dersim üzerinden Ruslara sığınmasını sağlamıştır. Kemalistlerle birlikte hareket eden bu aşiretlerin ortak özelliklerine baktığımızda, Erzurum-Erzincan hattında yerleşik olup, 1915 öncesinde ve sonrasında Ermenilere yapılan baskılara, Ermeni malları yağmasına katıldıkları, yağmadan büyük pay aldıkları söylenebilir. İttihatçılarla işbirliği içinde olan bu aşiret reisleri Ermeni tehciri ve katliamına bizzat katılmışlar ve nemalanmışlardır. Bunların başında ise Balaban aşireti gelmektedir. Geçmişleri kirli olan bu şahıslar, Kemalistleri, gelecekteki güvenceleri saydıkları için onlarla birlikte hareket etmek zorunda kalmışlardır. Kendi güvenliklerini, Kürtlerin kurtuluşu ve Kürdistan’ın geleceğinden öncelik gördükleri içindir ki böyle bir yola sapmışlar ve bu uğurda aşiretlerini dahi kullanmışlardır. Kızılbaş Kürt inancının bir mensubu olarak, inancının asla tasdik etmediği masum insan kanı dökmeye teşebbüs etmesi, inanç mensupları tarafından asla hoş görülmemiş ve sözü edilen şahıslar hep lanetle anılmıştır. Tutarsızlıklarıyla tanınan bu aşiretler, en erken ve en hızla asimile olan Kürt aşiretlerinin başında gelir. Hüsnü GÜRBEY & Mahsuni GÜL Belgeler: (*2, Vatan Özgül, Kurtuluş Savaşı Sürecinde Alevi Aşiret Liderlerinin (*3, Erzurum Müfettişi Hilmi’nin Protesto Telgrafları ve Balabanlar. Türk Kültürü ve Hacıbektaş Gül Ağa’a gönderdiği mektubu: Veli Araştırma Dergisi: 2010, sayı:56, s,182) Mehmet Ali Balaban; Balaban Aşireti Soy Seceresi ) Kaynakça: Gürbey Hüsnü; XIX. yüzyıldan Cumhuriyetin İlk yıllarına “DOĞU DERSİM” Kürtler, Ermeniler ve Şah Hüseyin Beyler. Sancı Yayınları, İstanbul, 2019 NOT: Bu makale Dersim Gazetesi, Şubat-Mart 2020, sayı: 86 yayınlanmıştır.