SENİ UNUTMADIK ÇİLLER/ EM TE BÎRNAKİN!

 

SENİ UNUTMADIK ÇİLLER/ EM TE BÎRNAKİN!

Tansu Çiller Hanımefendi ; “halkımı özledim, daha yapacaklarım var” diyor ve siyasete geri dönüş sinyalini veriyor.

Sayın Çiller bunları söylerken; muhakkak ki herkesi balık hafızalı zannediyor.

Halk daha önce senin ne/neler yaptığını çok iyi biliyor ve unutmuyor!

Halk senden hizmet değil, hesap vermeni bekliyor.

1990’lı yılların o karanlık günlerine dönmeden önce, neler olduğuna bir bakalım. 17 Nisan 1993’te Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın ani ölümüyle, DYP-SHP koalisyon hükümetinin başbakanı Süleyman Demirel Cumhurbaşkanı, Tansu Çiller’de başbakan oldu. Genç ve güzel bir kadının başbakan olması, Cumhuriyet tarihinde bir ilkti.

Toplumun her kesiminde bir umut doğdu; çünkü kadın doğası gereği yumuşaktı ve barışçıl bir varlıktı. Türkiye sorunlarını, özellikle de Kürt sorununu barışçıl bir anlayışla, demokrasi içinde çözecekti; hatta kendisi de bu yönde demeçler verdi, İspanya-Bask modelinde bahsetti. Ancak öyle olmadı, önce askerle ve Türkiye derin devletiyle tanıştı; bu güzel kadından çok kısa sürede katı yürekli erkek gibi bir kadın yaratıldı. Hukukun rafa kaldırıldığı bir döneme giriliyordu; bul /ez/yok et dönemi başlamıştı. Kürtler tarihte görmedikleri bir şiddetle karşılaştılar.

Dönemin güçlü Genel Kurmay Başkanı Doğan Güreş, Çilleri kastederek; “O tak diye emrediyor, ben şak diye yapıyorum” sözleri biz istesek de hafımız silemiyor.

Sen bu sözlerle tarihe geçtin, ama yoksul Kürt köylülerinin canına da ot tıkadın. Binlerce köyü, on binlerce evi acımasızca yaktın/yaktırdın.

Köy yakılmaları sorulunca; “ne malum PKK helikopterleri tarafından yakılmadı” diyerek halkla dalga geçtin...

Senin iktidarın sırasında, 3500-4500 arası köy ve mezra haritadan silindi, 3,5-4 milyona yakın insanımıza yol-yordam göstermeden, hiçbir maddi katkıda bulunmadan köylerinin dışına atınız. Kışın ortasında, bu kadar insan, nereye gideceğini, ne yiyip içeceğini hiç düşündünüz mü? Vicdanınız sızlayıp uykunuz kaçtı mı hiç.

4 Kasım 1993'te söylediğiniz şu sözler:  "Elimizde PKK'ya yardım eden Kürt işadamlarının listesi var. Listede 60 kadar isim bulunuyor. Devlet PKK'yla olduğu gibi, PKK'ya mali destek sağlayanlarla da her biçimde mücadele edecektir" dediniz. Bu insanlar suçluduysa mahkemeye verseydiniz. Niye gece yarıları evlerinden aldınız ve Adapazarı-Sapanca arasındaki ölüm üçgeni denilen yerde her gün birinin cesedini atınız.

Emniyet Genel Müdürünüz Mehmet Ağar’ın itiraf ettiği gibi; “Bin Operasyon” yaptırdınız; oluşturduğunuz ölüm timlerinizle, her yere korku saldınız ve binlerce masun, günahsız insanın ölümüne neden oldunuz. 17 bin faili meçhul(!) cinayet sizin iktidarınız döneminde işlendi, koyun değildi, insandı ölenler.

Hafızasını kurcalayanlar çok iyi hatırlar, 3 Kasım 1996’da Susurluk da biz kaza oldu, Devlet-Ülkücü-Mafya kirli ilişkileri ortaya saçıldı. Siz, olayı soruşturacağınıza, suçluları korudunuz ve şunu dediniz:   “Devlet için kurşun atan da yiyende şereflidir.”

Ardından başlayan protestolara—bir dakikalık ışık kapatma eylemi—ortağınızla birlikte glu glu dansı diyerek alaya aldınız…

Dünya halkları, 2 Temmuz 1993 tarihinde Sivas’ta Alevi karşıtı yeni bir pogroma tanık oldu; çoğunluğu Alevi olan solcu entelektüellerin toplandığı bir oteli (Madımak) gerici güruh tarafından yakıldı, gencecik yaşlarında pırıl pırıl 33 kişinin ölümüne neden oldular. İnsanların, aydınların bütün çağrılarına kulaklarınızı tıkadınız ve devletin güvenlik güçlerini harekete geçirmediniz. Üstelik: “Oteli kuşatan yurttaşlarımızdan hiçbiri zarar görmedi” dediniz. Bunu söylerken hiç hicap duydunuz mu? Benimkisi de merak işte…

Olaylar, kırdığınız gaflar bununla bitmiyor Sayın Çiller!

12 Mart 1995 tarihinde İstanbul’un Sultangazi İlçesi'ne bağlı Gazi Mahallesinde bir kışkırtma sonucu patlak veren ardından şehrin muhtemel semtlerine ve Ankara’ya da sıçrayan, yaklaşık bir hafta süren,  22 kişinin ölümüne ve 300’den fazla insanın yaralanmasına neden olan olaylarda sizin dönemizde oldu.

Ve siz:” Açıkça söylüyorum; devlet bu kadar sağduyulu ve olaya bu kadar hâkim olmasaydı, bugün kontrol altına alınmış olan bu olay çok daha vahim bir hale gelebilirdi" dediniz.

Bununla da yetinmediniz olayların bir numaralı sorumluları olan dönemin İstanbul Valisi Hayri Kozakçıoğlu, Emniyet Müdürü Necdet Menzir ve Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar’, 1995 yılı seçimlerinde Doğru Yol Partisi’nden milletvekili adayı yaptınız, meclise alarak onları dokunulmazlık zırhı ile korudunuz.

Siz Kürtlerin ve Alevilerin şahsında insanlığa karşı suç işlediniz Sayın Çiller.

 Bilmiyorsanız, ben size hatırlatayım: İnsanlığa karşı işlenen suçlarda zamanaşımı uygulanamaz!

Zamanaşımının işlemeyeceği kabul edilen insanlığa karşı suç TCK Md. 77'de; "Bir plan doğrultusunda; siyasal, felsefî, ırkî veya dinî saiklerle nüfusun sivil bir grubuna karşı sürgün etme, tutsaklaştırma, kitlesel biçimde ve sistemli olarak kişilerin öldürülmesi, insanların kaçırıldıktan sonra yok edilmeleri, insanları işkence veya insanlık dışı işlemlere veya bireysel biyolojik deneylere tâbi kılma, cinsel saldırıda bulunma, çocukların cinsel istismarı, zorla hamile bırakma, zorla fuhşa sevk etme fiilleri…" olarak tanımlanmıştır. Cezası, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıdır.

Sizin elleriniz kirlidir/kirlenmiştir Sayın Bayan Çiller.

Ve siz, bu gerçekle yüzleşmelisiniz!

Frantz Fanon’un, “Siyah Deri Beyaz Maskeler” kitabına aldığı şiir, sanki sizi çağrıştırıyor gibidir:

 “Babamı öldürdü Beyaz

Çünkü babam gururluydu

Anneme tecavüz etti Beyaz

Çünkü annem güzeldi

Yolların güneşinde ağabeyimin belini büktü Beyaz

Çünkü ağabeyim güçlüydü

Sonra bana döndü beyaz

Elleri kandan kırmızıydı

Tiksinti Siyah püskürdü yüzüme

Sonra o efendi sesiyle:

‘Hey boy, bir Berger (leğen), bir havlu, biraz da su.’” (Fanon, 2020; 110)

Bence siz evinizde oturun anılarınızı yazın, vicdanınız sızlıyorsa itiraflarda bulunursunuz, sızlamıyorsa, güllün eğlenin ve keyfinize bakın. Ama halkın önüne asla çıkmayın…

26.3. 2022

Hüsnü GÜRBEY

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder