Tevhid-i Tedrisat Yasası çıktığı tarihte medreseler, henüz kapatılmamıştı. Bu sebeple, medreseler de Eğitim Bakanlığı’na devredildi. Bir süre sonra, çağa uygun olmadığı düşünülen medreseler, Cumhuriyet’in vereceği eğitimin, “dinsel eğitim” değil de, “laik, ulusal eğitim” olduğu gibi gerekçelerle kapatıldılar. Amaç, pozitif ilimlerin ışığında eğitilen yeni kuşaklar yetiştirmekti. M. Kemal amaçlarını şöyle açıklayacaktı: “….Çocuklarımıza ve gençlerimize vereceğimiz tahsilin sınırı ne olursa olsun, onlara esaslı olarak şunları öğreteceğiz: Milletine, Türkiye devletine ve Türkiye Büyük Millet Meclisine, düşman olanlarla mücadele,[bu mücadelenin]yöntem ve araçlarıyla donatılmış olmayan milletler için yaşama hakkı yoktur” diyordu. (Kaplan, 2013:138) Eğitimin dinsel etki ve baskıdan arındırılarak ulusal düzeyde sekülerleştirilmesi, laik eğitimin verilmesi, tüm kusurlarına rağmen(*[2]) oldukça ilerici bir hareketti.
İkinci adım hukuk alanında atıldı.
3 Mart 1924 tarihinde Halifeliğin kaldırılmasıyla birlikte, hukuk alanında da sekülarizasyonuna gidilerek radikal değişiklikler yapıldı. 8 Nisan 1924 tarihinde, Şer’iye Mahkemeleri ile birlikte diğer bütün dinsel yargı organları (örneğin, Temyiz Mahkemesi’ndeki Şer’iye Dairesi) kaldırıldı, Müslüman olsun olmasın tüm yurttaşların tek bir yargı sistemine tabi kılınarak yargı birliği sağlandı. 30 Kasım 1925 tarih ve 677 sayılı kanunla tekke ve tarikatlar yasaklandı, bir takım dinsel-geleneksel unvanların ve kıyafetlerin kullanımına son verildi. Yapılan bu düzenlemelerin yanı sıra, laikleşmeye yönelik atılan adımlar içinde sayılan 25 Kasım 1925 tarihinde, fes gibi eski başlıkların kullanılmasını kaldırıp yerine şapka getiren “Şapka iktisası hakkında kanun”; 26 Kasım 1925 tarihli Batı takvimini kabul eden “Takvimde tarih mebdeinin tebdili hakkında kanun”; 1 Kasım 1928 tarihli Arap alfabesini kaldırıp yerine Latin alfabesini getiren “Türk harflerinin kabul ve tatbiki hakkında kanun” ve 27 Mayıs 1935 tarihli hafta tatilini Pazar gününe alan “Ulusal bayram ve genel tatiller hakkında kanun” gibi düzenlemelerle, dinsel değerler devlet yapısından dışlanırken, hukuk sistemine de meşruluk kazandırıldı. (Mercan, 2013: 110)
Değiştirilen bu kanunların içinde en kayda değeri Türk Medeni Kanunu’dur. Medeni Kanun, 17 Şubat 1926 tarihinde Meclis’te kabul edildi ve yeni Borçlar Kanunu ile birlikte 4 Ekim 1926 tarihinde yürürlüğe girdi. Bu şekilde, dinsel hukuk esaslarına göre düzenlenen şahsın hukuku, aile ve miras hukuku, borç ilişkileri vb. önemli bir biçimde değiştirilerek, yeni ilkelere dayanan bir sistem getirildi.
Medeni Kanun ile yapılan yeni düzenlemede, vekil ve temsilci vasıtasıyla evlilik usulüne son verildi, evlilikte tarafların istek ve iradesinin esas olduğu belirlendi, resmi yetkilinin kıyacağı medeni nikâhın esas olduğu, fakat dileyenlerin bunun ardından dini merasim yapabilecekleri hükme bağlandı, tek eşlilik ilkesi benimsenerek çok eşli evlilik yasaklandı, boşanma hususunda (erkeğin tek taraflı iradesiyle evliliğe son vermesini sağlayan) ‘talak usulü’ geçersiz kılındı. Bunun yerine, boşanmanın haklı nedenlerle ve ancak hâkim kararıyla olabileceği hükme bağlandı. Evlilik ve miras konularında kadın ile erkeğin hakları arasındaki eşitsizlikler giderilmeye çalışıldı, çocuklar üzerinde anneye de velayet hakkı tanındı, kişinin dinini seçmekte özgür olduğu kabul edildi.
Dinin kamusal alanın dışına taşınması, dinsel kurumların hukuk alanında kaldırılması elbette ki ilerici adımlardır. Fakat hukuk alanında yapılan yenilikler ve çok sert uygulanan otoriter laiklik, dinsel ideolojiyi bir süreliğine kamusal alanın dışına itse de, bunların yok olmadığını, fırsat kollayarak günün birinde yeniden kamusal alana müdahale edeceği, tarihi tecrübelerimizle sabittir.
Hukuk alanında yapılan bu yeniliklerle Mustafa Kemal’in o veciz sözüyle; “Türkiye Cumhuriyeti artık, şeyhler, dervişler ve müritler memleketi olamazdı.” Fakat burada bir eksiklik vardı, o da tekke ve zaviyelerin kaldırılmasıyla, Alevilerin inanç merkezleri olan ocak ve dergâhların kapatılması aynı şey değildi. Sünni inançta ki Müslümanların her zaman gittikleri camileri vardı, peki Alevi toplumu nereye gidecekti; ya Sünni İslam’ı benimseyecekti ya da ateistleşeceklerdi. Ayrı bir tartışma konusu olan bu konuya girmeden sadece şunu diyeceğiz ki Aleviler, laikliğe rağmen 1990’lara kadar kendilerini özgür ve rahat ifade edemediler. Özellikle tek parti döneminde, sürekli izlendiler, ayinleri basıldı, din adamları yani ocakzade pirleri, yakalandıkları yerlerde halkın önünde tehcir edildiler, küçük düşürüldüler, sakalları kesildi ve hakaretlere uğradılar.(Gürbey,2016: 342) Özetle, Aleviler, laikliği benimsediler ama laik devlet, Alevileri koruyamadı.(Bu hususta iki gazete kupürünü ekte sunacağız.)
Hacıbektaş Dergâhı’nın başına gelenler ise daha vahimdir. Dergâh’ta 30 Kasım 1925 tarihinde kapatılmış ve eşyaları Ankara Etnografya Müzesi’nde bulunan eserler listesine 1179 adet olarak sıra no, envanter (döküm) no, eşyanın adı, evsafı ve ölçüsü tek tek belirtilerek kayıt altına alınmıştır. Ancak, dergâh 1960 yılında yeniden açılması gündeme gelince, dergâhın eşyalarına bir hal oluyor.
600 yıllık dergâhın eşyalarına ne oldu dersiniz? Arşivde (BCA 30-18-1-2/154-84-5) bulduğumuz belgeleri görünce bizlerde en az sizler kadar şaşırdık. Evet değerli okuyucular, 600 yıllık dergâhın eşyalarının bir kısmı başka müzelere, bir kısmı Sovyetler Birliği’ndeki Sen-Petersburg şehir müzesine ve en acısı da bir kısmının imha edildiğini tespit ettik.
Konu hakkındaki belgeler şu bilgileri vermektedir:
“Kırşehir vilayetinde bulunan Hacıbektaş Türbesi’nin 16 / 9/ 1925 tarih ve 2509 sayılı kararname gereğince Etnoğrafya Müzesine alınmış olan eşyasının iadesi ve burasının müze halinde tanzim edilerek umuma açılması Maarif Vekaletinin 1 / 3/ 1960 tarihli ve 732.48-00877 sayılı yazısı üzerine 3566 sayılı kanunun 1 inci maddesine göre İcra Vekilleri Heyetince 2/ 4/ 1960 tarihinde kararlaştırılmış olduğu belirtilmiştir.” Ve belgenin devamında “5 Türbe’nin halkın ziyaretine açılmalarının bakanlıkça lüzumlu görüldüğünün ve 10 Mart 1956 gün ve 4 / 6862 sayılı İcra Vekilleri Heyeti kararıyla bunlardan duhuliye (giriş) ücreti alınmasının da takarrür (kararlaştırılmış) etmiş bulunduğundan hazineye bir miktar menfaat sağlayacakları da aşikâr bulunmakta olduğunun altı çizilmiştir.”
Belgelere göre Sen Petersburg’a (Leningrad’a) gönderilen eserler:
*… 85 numaralı ve 364 a (Ruslara hediye edildi. Envanter numaralı “Nefir. Boynuz kayışlı 15/ 3/ 930 icra vekilleri heyetinin 8/ 1/ 930 tarihli kararıyla Leningrad Şehir Müzesine hediye edilmiştir)
Türkiye müzelerine gönderilen eserler:
*152 numaralı ve 708 a, b, c Envanter numaralı “İki hilal yüzü karşı karşıya aralarından mızrak geçer, ağaç sapının ucunda sivri demir var. (Kültür Bakanlığının 15/11/1937 tarihli 4016/2116 sayılı emriyle Edirne Etnoğrafya Müzesine gönderilmiştir.)
*155 numaralı ve 722 a Envanter numaralı “Pirinç, hilal yüzü varve çekiç tarafı kazma gibi sivri. Kültür Bakanlığının 15/11/1937 tarihli 4016/2116 sayılı emirleriyle Edirne Etnoğ. Mz. gönderilmiştir )
Ve İmha edilen eserler:
*169 numaralı ve 883 a Envanter numaralı “Levha. Tahta üzerine siyah kâğıt. Tahtaya yapıştırılmış beyaz kâğıt üzerine (Arifi serhüdayı laniyam) diye başlayan 14. satır yazı (Kabetül uşşak oldu bu makam 1234) diye sona ermektedir. Çok haraptır.” Parantez içinde el yazısıyla; “Milli Eğitim Vekaletinin 8/7/ 1953 tarih ve 891.2.1065 sayılı emirleriyle imha edildi” diye yazılmış.
*174 numaralı ve 901 a Envanter numaralı “Levha. Tahta üzerine kağıt; 176 numaralı 906 a Envanter numaralı “Levha. Tahta üzerine kâğıt; 177 numaralı 907 a Envanter numaralı “Levha; 186 numaralı 936 a Envanter numaralı “Levha. Tahta üzerine kağıt, camlı, camlı içinde yazı; 201 numaralı 958 Envanter numaralı “Levha. Tahta üzerine kâğıt. Yırtık (Şemail Paygamberi mihrabi); 204 numaralı 965 a Envanter numaralı “Levha. Yaldızla alelade yazı, camlı; 209 numaralı 973 a Envanter numaralı “Levha. Tahta üzerine kâğıt, matbu, yırtık mihrabi şemail peygamberi; 247 numaralı 1123 a Envanter numaralı “Levha. Yeşil zemin üzerine yaldızla karşılıklı talik yazı ile (Medet ya Ali) altında sağda (Resemehu Mehmet Fazıl) solda (Bosnavi el- Mevlevi) yazılıdır. Sarı çerçeveli ve camlıdır; 258 numaralı 1166 Envanter numaralı “Levha. Kağıt üzerine yaldızlı yazı. Hazreti İmam Alirıza radiyullahü Anhu. Ketebe Derviş Abdullah. Sene 1325; 312 numaralı 1237 a Envanter numaralı “Levha. Bez üzerine işleme; 341 numaralı 1288 a Envanter numaralı “Levha kâğıdı. İmam isimleri, iki teber, sikke, beyaz resim kâğıdına, iptidai; 353 numaralı 1300 a Envanter numaralı “Levha kağıdı. Beyaz kâğıda yaldızla. (Hazreti İmam Ali radiyallahu anh) ketebe derviş Abdullah 1325; 370 numaralı 1353 a Envanter numaralı “Levha kâğıdı. Kâğıt üzerine sarı yıldız. Hazreti İmam Musa, Kazım, Derviş Abdullah 1325;” Ve bunun gibi sayısız eser; “Milli Eğitim Vekaletinin 8/7/ 1953 tarih ve 891.2.1065 sayılı emirleriyle imha edilmiştir” denilmektedir.
Günümüzde her 15 Ağustos’ta Hacıbektaş ilçesinde, Hacıbaktaşı-ı Veli’yi anma gerekçesiyle şenlikler düzenlenmektedir. Bu şenliklere bütün devlet ricali katılmakta ve toplanan halka nutuklar atmaktadırlar. Fakat aynı devlet 1953 yılında hem de Milli Eğitim Bakanlığı’nın emriyle sayısız eseri imha etmiştir. Yine dergâhın nadide bir eserini başka bir ülkeye (Rusya- Sen Petersburg) hediye edilmiş ve bazı nadide eserleri de ülke içindeki müzelere dağıtılmıştır. Olacak şey değildir ve bundan da kimsenin haberi yoktur, çok tuhaf bir durum değil midir?
Devletin, 1990 yıllına kadar varlığını dahi tanımadığı bir inanca uyguladığı bu haksızlığın sona erdirilmesi, Cemevlerinin ibadet yerleri olarak tanınmasının yanında, dergâhın, gerek yurt içi müzelere dağıtılan eserleri ve gerekse yurt dışına hediye edilen eserlerini dergâha geri ödemesi ve yakılan eserlerin ne tür içerik taşıdıkları ve niçin yakıldıklarını açıklaması, dergâhın nezdinde Alevi toplumunu bilgilendirmesi gerekir. Toplumsal barış, ancak haksızlıkların giderilmesi ile gerçekleşir; bu olayda da görüldüğü gibi Alevler, sırf inançları yüzünden çok haksızlığa uğradılar. Devletin Alevi toplumuna bir özür borcu yok mudur? Ne dersiniz?
Hüsnü GÜRBEY & Mahsuni GÜL
Kaynakça.
Gürbey Hüsnü; Kadim Kürt İnanışı KIZILBAŞLIK-KÖKENİ-EVRİMİ VE FELSEFESİ, Pêri Yayınları İst. 2016
*Kaplan İsmail; Türkiye’de Milli Eğitim İdeolojisi, İletişim Yayınları, İstanbul,2013
*Mercan Hakan; Türk Modernleşmesinde Arap Aleviler (Tarih, Kimlik, Siyaset),Karahan Kitapevi, Seyhan/Adana, 2013
Belgeler:
Alevi ayinlerinin yasak olduğunu gösteren gazete küpürü.