DAĞ TÜRKÇESİ VE DERSİMLİLER:
Kürtler, özellikle de Dersimliler, meğerse ne çekmişlerse, “Dağ Tükçesi”ni kullandıkları içinmiş. Tunceli Vali ve Kumandan İstihbarat Şefliği görevindeyken hazırladığı, Tunceli kazaları ile Elazığ ve Bingöl Vilayetlerine gönderdiği; (Fon Kodu: NSS, Seri No: 03, Dosya No: 7, Belge No: 52.) belgeyi, olduğu gibi aşağıya alıyoruz. İyi okumalar.
TUNCELİ HALKI(*1)
25 Mart 1936
RAGIP GÜMÜŞPALA
Suret
T.C. Tunceli Vali ve Komutanlığı Nüfus Müdürlüğü
Sayı: 50
25/3/936
Zata mahsustur.
Kazalara ve Elazığ, Bingöl Vilayetlerine, Gönderdiğiniz anasır cetvellerini tetkik ettim. Burada Türk ve Kürt gibi tabirleri gördüm, bu sebeple aşağıdaki tebligatı yapmak lüzumunu duydum. Bu emrin aynen maiyetlere verilmesi muvafık değildir. Münasip zaman ve vaziyetlerde bu hakikatların halka yavaş yavaş telkin edilmesi faidelidir.
1 - Tarihi, Coğrafi, Etoğrafi ve Sosyoloji bakımından yaptığım tetkik sonucunda Tunceli halkının kabile adlariyle yaşadıkları bölgedeki dağ, dere ve köy adlarının Türkçe olduğunu ve halkın anane ve adet ve giyim itibariyle Türk harsine (kültürüne) de mensup olduğunu gördüm. Dil meselesine gelince:
Bu halk Orta Asya'dan yani Horasan taraflarından Tunceli bölgesine akınları sırasında güzergâhlarına tesadüf eden Farslardan ve komşuları bulunan Zaza Türklerden kaçırdıktan kızları, çocuklarına ana etmişlerdir. Bununla beraber Orta Asya'da bazı tariklerle Selçuk Türkleri, Fars edebiyatını kullandıkları da malumdur. Bu suretle çocuklar, kısmen ana dili olan Farsça dili ile baba dili olan Orta Asya Türkçesini söylemeğe alışmışlardır. Arap edebiyatını kullanan Türkler de bu dile sonradan Kürtçe adını vermişlerdir. Hakikatta bu dil dağlı Türk dilidir.
2- Osmanlı devrinde din ve mezhep akidelerine verilen şuursuz önem dolayısiyle güdülen Sünnilik ve Şiilik gayreti yüzünden Sünnilere Türk ve Şiilere Kürt denilmiştir. Bu da ikinci yanlış bir telakki olmuştur. Bu yanlış telakkinin bir mahsulü olarak da Tunceli halkına Şii oldukları için Kürtlük isnat edilmiştir ki ilmi ve fenni hiçbir esasa dayanmayan bu mefhumun içine halis Türk kanından gelmiş olan Tunceli halkını sokmak doğru değildir. Bu mefhum, ancak taassup içinde şuursuz bocalayan, mazinin cahil ve menfaatperest mutaassıplarının uydurduğu manasız ve Türk camiasını yakan bir telakkidir. Bu telakkiden Ermeniler istifade etmişler ve bu fıkri Türklük aleyhine daima körüklemişlerdir. Tarihe ve bariz hakikatlara dayanan bu durum karşısında mazinin köhne telakkilerine ve yanlış isnatlarına katılarak aradaki sevgiyi soğutacak kötü kanaatlar sökülüp atılmalıdır. Halka hakiki varlığı tanıtılmalıdır. Türk oldukları her vesile ile söylenmelidir. Sevgi ile muamele yapılmalıdır. Bununla beraber halkın hükümetle münasebetlerinde şimdiye kadar yanlış olarak Tuncelili vatandaşlar bilgi ve sanattan şimdiye kadar geri kalmışlardır. Bunun bir sebebi de bizim kullandığımız Türkçeyi az ve fakat daha çok dağ Türkçesini kullanmış olmalarıdır. Zira mektep, ilim, fen, sanat kitap ve yazıları dağlı Türkçesi ile değil, devlet memurlarının kullandığı Türkçe ile yazılıdır. Bunları çabuk okuyup anlayabilmeleri ve bu sayede ilerlemeleri için dağ Türkçesini bırakmalı, memurların konuştuğu İstanbul şivesi Türkçe her yerde söylenmelidir. Bunun faydası böylece münasip şekilde anlatılmalıdır. Mektep bunları çabuk yetiştireceği gibi ordu da bunları daha çabuk yetiştirir.
Hülasa: Tunceli'de yaşayan Türk çocukları, Türk Cumhuriyet Devleti'nin saflarında ve hükümetinin etrafında sımsıkı bir Türk toplatısını vücude [Türk topluluğunu vücuda] getirecektir.
3- Tunceli kazalarına ve bilgi için Elazığ ve Bingöl Valiliklerine yazılmıştır.
Tunceli V ali ve K.
Aslının aynıdır.
R. Gümüşpala
Aslının aynıdır.
(*1) Fon Kodu: NSS, Seri No: 03, Dosya No: 7, Belge No: 52. -d.n.
Hüsnü GÜRBEY.
Kaynakça:
Kürt Sorunu ve Devlet; Tedip ve Tenkil Politikaları (1925-1947): Derleyen; Tuğba Yıldırım; Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, 2011. s, 89-90
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder